Cuma, Ekim 07, 2005

Kaos+İnsan=Sonsuzluk?

Güzel ve iyiye inanmak zorundayız. Bazen dip köşe baktıkça elimize birşeyler bulaşıp dursa da başka yolu yok. Yahut en azından bu şansı denemek için biraz daha süremiz var. Akıp giden hayatın orospularını, sarhoşlarını, seks manyaklarını, sevilmemişlerini, açlarını, yanlızlarını, nevrotiklerini sollayıp iyi birşeyler olduğuna inanmak gerek. Bunun için geriye dönmek lazımsa dönmeli. Bildiklerimizi bilmezden gelemiyoruz elbette, ama iyi bildiklerimizi hatırlayabiliriz.

İnsan evladı elbet toprak üstündeki gelmiş geçmiş en iyi adaptasyon kabiliyetine sahip yaratık. Öğrenen, kabuk bağlayan, biçim değiştiren, zekasını içgüdüsel olarak hayatta kalmak için kullanan bir varlık. Bir yandan tüm bunları yapmak onun için tüm varlıklardan daha zor, çünkü çok canlıda tanımlı olmayan değişkenleri var içinde. Kendisinin bile bilmediği, ancak karşısında çıkan olaylarla tanımlayabildiği, hemen oracıkta somutlayıp yahut kılıflar uydurup üstüste koyduğu değişkenleriyle yol almak zorunda. Üstelik de yol boyu da bunlar renk, biçim, hareket, amaç değiştirirken. Tam da bu yüzden de yine bir insan evladı olarak, büsbütün sübjektif bir şekilde hayatın insan için yaratılmış olduğuna inanmamaya imkan yok. Çünkü bu kaosun hakkını ancak insan verebilir, o anlayabilir; bunun için bunca duygu, kırılganlık, savunma mekanizmaları ile donanmış olmak gerekir. İçinden çıkılmaz hale gelmeyen bir şeyin akıp gitmesine, devam etmesine imkan yok gibi, çünkü çözülmüş olan şey bitendir, devam etmeyendir.

Bu sebeplerle insanın, kaostan varolan bir dünya düzenini devam ettirmek için ne kadar da mükemmel kurgulanmış olduğuna bakıp hayran olmamak elde değil. Bunu hep sevinçle karşılamayabiliriz. Ama sevincin olmadığı yerde bile zaten hayat devam ediyor, insan kendine bir form buluyor. Anahtarı da bütün bunların tam böyle biryerde; insanoğlu farketmeden, bilmeden yapıyor bütün bunları ve böylece sürüp gidiyor.
Bu sonsuzluk hayran olmayı haketmiyor mu?

Hiç yorum yok: