Perşembe, Ekim 05, 2006

Gregor Samsa, Prag ve Entomofobi

Hayatta kalabilmenin nispeten teknolojiyle kolaylaştırılmaya çalışıldığı, bu anlamda da korkuların gerçek işlevi olan hayatta kalma önuyarı sistemini, insanın duygu dünyasına çevirdiği şu zamanlarda fobileri anlamak gitgide daha da karmaşıklaşıyor. Fobi tam sözlük anlamıyla; kişinin hayatını sürüdürebilmesi için gerekli bir ön uyarı sistemi gören korkunun kontrolden çıkmış olma hali olarak nitelendiriliyor. Kelime kökeni ise gayet manidar (ve hatta karizmatik) bir şekilde Yunan mitolojisindeki korku tanrısı "Phobos"tan geliyor.

Bense bir akşam her zamanki gibi küçük, huzurlu, bana ait güzel evimin kapısını açtığımda kendimi bütün bunlarla, farkında olmadığım en temel fobimle ve dörtyüz milyon yıl önce evrimini tamamlamış herhangi bir hamamböceği ile karşıkarşıya buldum ve tabi en temel savaş modeli olan düşmanı tanıma içgüdüsü ile hemen böceklerle ve fobilerle ilgili ne bilgi varsa döktüm ortaya. Tüm bilgiler beni doğaya karşı elbette çaresiz bıraktı...

Hemen akabinde gittiğim Prag'daki Kafka müzesinin kapısında kendimi Gregor Samsa'yı düşünürken buldum. Bir sabah uyandığında kendini kocaman bir böceğe dönüşmüş bulan Samsa'nın tek endişesi işe zamanında yetişebilmek, patronuna münasip bir yalan uydurabilmek ve malum monoton kendisine hiçbir keyif vermeyen hayat rutinine bir şekilde devam edebilmekten ibarettir. Bir kitabın girişi olarak belki de en etkileyici ve en çok akıllarda kalan bu hadise Franz Kafka'nın meşhur "Değişim"inden (Aslında Dönüşüm anlamına gelen Metamorphosis niyeyse türkçe tercümelerinde bu adla raflarda yer aldı) bir alıntı. Sanayi Devrimi ve I. ile II. Dünya Savaşları gibi insanoğlunun yaşamsal ve düşünsel alışkanlıklarını toptan değiştirmesine sebep olan olaylarla eş zamanlı bir hayat sürdüren Kafka, Gregor Samsa ile insanın yeni hayat düzeniyle kendisine yabancılaşmasını aslında Camus'nun Mersault'sundan çok daha iyi somutlamıştır. Bir ömür otoriter baba figürü altında kompleksten komplekse yelken açan Kafka'dan başka pek az insan böcek olmanın gerçek anlamını böyle bilebilirdi tabii. Öyle ki kendisi tüm yazdıklarının fena halde kıymetsiz olduğundan emin, en yakın arkadaşına ölümünden sonra hepsinin yakılmasını buyurmuş ve fakat çok şukur herşeye rağmen kendisine öngörü sahibi bir arkadaş seçmeyi başarabilmiştir.

Kafka hayatını tüm ailevi, sosyal ve belki de kişisel otoritelerden uzak bir özgürlük hayali ile geçirdi. Bunu ailesine yazdığı şu mektupta da fazlasıyla görmek mümkün;

" I have nothing to lose and everything to gain if I resign my job and leave Prague. I risk nothing, for my life in Prague leads to nothing good. ... Outside of Prague I can gain everything, that means I can become an independent, calm person who exploits all his abilities and for good and genuine work is rewarded with the feeling of being truly alive and enduringly satisfied."

Ve tam da Kafkavari bir şekilde ölümüne sebep olan verem nedeniyle mecburen diyar diyar gezene kadar ömürünün neredeyse tamamını Prag sınırları içerisinde huzursuz bir insan olarak geçirdi. Her kitabında kendisini birdenbire tanımsız bir durumda bulan adamların hikayesini anlattı ve belki de en çok öykündüğü özgürlüğe, olduğundan bambaşka "bir şey" olabilme duygusuna en çok Değişim'de yaklaştı. Fakat hadise "bir adamın bir böceğe nasıl olup da dönüşebildiği"nin sorgulanmadığı bir vaziyete ilerlemeye başlayınca durum yemek bile yenemeyen, konuşulamayan hatta odayı bile terketmenin mümkün olmadığı daha da imkansız bir özgürlük haline dönüşüyor.

Bizse ikibinli yıllarda özgürlüğümüzün karşılığında tüm kumandalarının ve açma kapama düğmelerinin bize ait olduğunu sandığımız bir hayat için anlaşmalar imzalıyoruz. Hayatın kendi yöntemlerini gözardı ederek, en azından küçük evlerimizin, ofislerdeki masalarımızın ve msn nicleri ile ilişkilerimizin tanrısı ilan ediyoruz kendimizi. Ve hayat kapıların altından, pencerelerden, kablolardan, cokielerden uyarılarını beklemediğimiz zamanlarda yapıverdiğinde afallıyor, anlaşmanın bozulmasına dehşetle öfkeleniyoruz. Bizde ortaya çıkıveren bu kontrolsüz korkular ise belki de elimizdeki kumandaların hiç bir işe yaramayabileceğinin fobisidir kim bilir.

Ben kendi fobimle uğraşıp tüm böcek ailesinin bireylerine saygı duymayı öğreneduruken siz de isterseniz kendi fobilerinize şu listeden bir göz gezdirin: phobialist.com.

1 yorum:

Özgür Coşar dedi ki...

Prag'a gitmeden önce blog sayfalarını okumak iyi bir yöntem. Sizin blogunuzda aradıklarımı buldum. Kafka'nın ve Kundera'nın kitaplarını yeniden okuyayım diyordum. Gidip geldikten sonra izlenimlerimi yazarım.